28 Mart 2012 Çarşamba

İBADET

                                                            İBADET
İbadet, neden bazı insanların zoruna gider? Evvela canının istediği gibi yaşayanlar o halden ayrılmak istemez.

Ne zaman ki canının istediği gibi yaşayanlar kötü duruma düşer, o zaman ibadet akıllarına gelir. İnsanın manevi âleminde, canının isteği ile Allah'ın isteği çekişmeli haldedir. Bu insanlarda imanın kuvvetlenmesi lazım. İmanı kuvvetlendiren iki faktör, ibadet ve ilimdir. Bunun için de derslere, sohbetlere gitmek, bir de sık sık camiye gitmek lazım.

"Canım ibadet etmek istemiyor" diyen şahsın, kötü hallere düşen insanlara bakıp kötü hallerden uzaklaşması aklın gereğidir. "Yapamıyorum" diyor. Peki yüz binlerce insan bu ibadetleri nasıl yapıyor? Böylece insanlar iki nehir halinde akıyor. İbadetlerine dikkat edenler, sırat-ı müstakimde cennete gidiyor. Ehli dalalet ise nefsinin peşine düşüp cehenneme gidiyor.

Şair demiş ki: "Ben şaşırdım yolumu, yolların günahı ne?" 

Bazıları da, "İbadet etmeye ne gerek var?" diyorlar, "kalp temizliği" yetermiş. Koyunun da kalbi temiz. Bu insanlara söyleyeceğimiz söz şudur: "İmanını muhafaza eyle, kalbin temiz olduğu için de seni tebrik ederiz." Bu gibi meselelerde münakaşaya girmeye gerek yok. Bir mü'min pamuk ipliğiyle İslam'a bağlansa o ipliği koparmak caiz değil. İslam sarayına girişin sayısız kapıları vardır. İman ile İslamiyet'e girilir. O ipliği kuvvetlendirmek lazım. İbadet etmesi için yapılan zorlamalar insanı İslamiyet'ten uzaklaştırabilir. Bunun da vebali büyüktür.

Esas olan İslamiyet'i sevdirmektir. Peygamber Efendimiz en yakını olan hanımı Hz. Hatice'yi bile iman etmesi için zorlamamıştır.

İslamiyet'i sevmeyen, Müslümanca yaşayamaz. Çocuk, ebeveynini severse onlara itaat eder, sevmezse asi olur. Sevdiğimiz gıdayı yeriz, sevmediğimizi yemeyiz. İslamiyet'i sevdirmek, beğendirmek her Müslüman için vazifedir.

İmana ait meseleler herkesin kabul edeceği kadar açık değildir. Çünkü imtihan vardır. Eğer imanî meseleler herkesin anlayacağı kadar açık olsa imtihan sırrı ortadan kalkar. Allah isteseydi herkesi Müslüman ederdi. Böylesine bir Müslümanlıkta kulun hak ettiği bir şey yok. İman bir tekliftir. İman edip etmemek insanın iradesine bağlıdır. İmani meseleler, Esmaü'l Hüsna'nın üzerine çekilmiş bir perdedir. Hakikat, o perdenin altındadır. Derin tetkik ve tecrübeyle o perdenin altı görülebilir. Neden bu perde vardır? Bunun sebebi, Ebu Bekir'lerle Ebu Cehil'ler aynı seviyede olmasın. Ebu Bekir'ler iman ile cennetin en yüksek makamına ulaşırken, Ebu Cehil'ler hakla batılı karıştırarak cehennemin dibine düşerler. Milyonlarca insan, akılla, tecrübeyle, ilimle nefsine değil Allah'a itaat etmiş ve tahkiki imanı elde etmiştir. Onun mükâfatını da daha dünyadayken almıştır.

İman, ibadeti davet eder. İbadet imanı korur. Mademki imanın ve ibadetin mükâfatı cennettir, cennet çok kıymetlidir; bu kıymetli mükâfatı elde etmek için tahkiki imanı elde etmek gerekir. Tahkiki imanı elde etmeyenler, edemeyenler bir şüpheyle dinden uzaklaşabilir...

Tahkiki imanı elde edenlerde ibadet usançlığı görülmez. Üstelik yaptıkları ibadeti az bile bulurlar..Hekimoğlu İsmail.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder