30 Nisan 2012 Pazartesi
NAMAZ HAKKINDA İBRETLİK BİR KISSA
NAMAZ HAKKINDA İBRETLİK BİR KISSA
Anneannesinin sözleri yankılandı
kulaklarında: ''Oğlum namaz hiç bu
vakte bırakılırmı?'' Anneannesinin yaşı
yetmişe dayanmış, ama ezan
okunduğu vakit yerinden sıçrar,
yaşından beklenmeyecek bir hızla
abdestini alır ve namazını kılardı.
Kendisi ise, nefsini bir türlü
yenemiyordu. Ne oluyorsa, hep...
namaz son dakikalara kalıyor, bu
sebeple namazını alelacele eda
ediyordu. Bunu düşünerek kalktı
yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı
ezanının okunmasına on beş dakika
kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla
sallayarak, "Yine geciktirdim namazı."
dedi kendi kendine.
Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve
daha elini yüzünü tam kurulamadan
kendisini odasına attı. Mecburen, hızlı
hareketlerle namazı eda etti.
Tesbihatını yaparken anneannesini
düşünmeden edemedi. "Bu halimi
görse, tatlı-sert kızardı yine bana."
dedi. Çok seviyordu onu ...Hele öyle
bir namaz kılışı vardı ki, onu hep bir
gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi.
Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki...
hicabından renkten renge girerdi.
O gün akşama kadar derse girmişti.
Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde.
Duasını yaparken, başını ellerinin
arasına alıp secdeye durdu.
Namazdan sonra bir süre bu şekil
tefekkür etmeyi severdi. Gözleri
kapanır gibi oldu. "Ne kadar da
yorulmuşum." dedi. Daldı gitti
öylece....
Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir
kalabalık vardı. Her yön insanlarla
doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz
bir şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola
koşturuyor, kimisi de diz çökmüş, başı
ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği
yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta
kafesinden kurtulmaya çalışıyor, soğuk
soğuk terler döküyordu. Hayattayken
kıyamet, sorgu sual ve mizan hakkında
çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına
bu kavramlar kendisi için köşe taşı
olmuşlardı. Ama mahşer meydanında
ki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli
dehşet vereceğini düşünmemişti.
Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu
arada onun ismini de okudular.
Hayretle bir sağa, bir sola baktı.
"Benim ismimi mi okudunuz?" dedi
dudakları titreyerek.....
Kalabalık birden yarılmış, bir yol
olmuştu önünde. İki kişi kollarına girdi.
Mahşer meydanının vazifelileri
oldukları belliydi. Kalabalık arasından
şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir
yere gelmişlerdi. Melekler her iki
yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi.
Bütün hayatı, bir film şeridi gibi
geçiyordu gözlerinin önünden...."
Şükürler olsun " dedi, kendi kendine
ve devam etti; " Gözlerimi dünyaya
açtım, Hep hizmet eden insanları
gördüm. Babam sohbetlerden
sohbetlere koşuyor, malını islam
yolunda harcıyordu. Annem eve gelen
misafirleri ağırlıyor, yemek sofralarının
biri kalkıp, bir yenisi kuruluyordu. Ben
ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara
hizmete çalıştım. Onlara Allah'ı
anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu
tuttum. Farz olan ne varsa yerine
getirdim. Haramlardan kaçındım.
"Kirpiklerinden aşağı göz yaşları
dökülürken, "Rabbimi seviyorum, en
azından sevdiğimi zannediyorum."
Diyordu. Ama bir yandan da "O'nun
için ne yapsam az, Cennet'i
kazanmama yetmez." Diye
düşünüyordu.Tek sığınağı Allah'ın
rahmetiydi.
Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk
boncuk terliyordu. Sırılsıklam olmuş,
zangır zangır titriyordu. Gözleri
terazinin ibresindeki neticeyi
bekliyordu. Sonunda hüküm
verilecekti. Vazifeli melekler ellerinde
bir kağıt, mahşer meydanında ki
kalabalığa döndüler. Önce ismi
okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu.
Neredeyse yığılıp kalacaktı.
Heyecandan gözlerini kapamış,
okunacak hükme kulak kesilmişti.
Mahşeri kalabalıktan bir uğultu
yükseldi. Kulakları yanlış mı
duyuyordu? İsmi cehennemlikler
listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı.
Hayretten dona kalmıştı."
Olamaaaazzzz " diye bağırdı. Sağa sola
koşturdu. "Ben nasıl Cehennemlik
olurum? Hayatım boyunca hizmet
eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla
beraber koşturdum. Hep Rabbimi
anlattım." Diyordu.
Gözleri sağanak olmuş, titrek
vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek
kollarından tuttu. Ayaklarını sürüyerek
ve kalabalığı yararak alevleri göklere
yükselen Cehennem'e doğru
yürümeye başladılar. Çırpınıyordu.
Medet yok muydu? Bir yardım eden
çıkmayacak mıydı?
Dudaklarından kelimeler kırık dökük,
yalvarmayla karışık
döküldü.."Hizmetlerim... Oruçlarım....
Okuduğum
Kur'anlar......Namazım....Hiç biri beni
kurtarmayacak mı?" diyordu. Bağıra
bağıra yalvarıyordu. Cehennem
melekleri onu hiç dinlemediler ve
sürüklemeye devam ettiler. Alevlere
çok yaklaşmışlardı. Başını geriye
çevirdi. Son çırpınışlarıydı.
Resulullah, "Evinin önünde akan bir
ırmak içinde günde beş defa yıkanan
bir insanı o ırmak nasıl temizler, günde
beş vakit namazda insanı günahlardan
öyle temizler." Buyruyordu. "Oysa ki
benim namazlarım da mı beni
kurtarmayacak?" diye düşünüyordu.
"
Namazlarım.....Namazlarım....Namazlarım."
diye diye hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç
durmadılar. Yürümeye devam ettiler;
Cehennem çukurunun başına geldiler.
Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu.
Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık
gözleri de kurumuştu. Ümitleri
sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm
oldu.
Kollarını sıkan parmaklar çözüldü.
Cehennem meleklerinden birisi onu
itiverdi. Vücudunu birden bire havada
buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam
bir iki metre düşmüştü ki, bir el
kolundan tuttu.
Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun
beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten
kurtarmıştı. kendisini yukarıya çekti.
Üstündeki başındaki tozu silkerek
ihtiyarın yüzüne baktı.
- "Siz de kimsiniz ?" dedi.
İhtiyar gülümsedi: " Ben senin
namazlarınım."
- "Neden bu kadar geç kaldınız ?Son
anda yetiştiniz. Neredeyse
düşüyordum."dedi....
İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü;
Başını salladı;
- " Sen beni hep son anda
yetiştirirdin, ...hatırladın mı?
Secdeye kapandığı yerden başını
kaldırdı. Kanter içinde kalmıştı.
Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı.
Yatsı ezanı okunuyordu. Bir ok gibi
yerinden fırladı. Abdest almaya
gidiyordu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder