3 Nisan 2013 Çarşamba

Medinede Dogan Bir Çocugun Kompozisyonu


OKURKEN GÖZ YAŞLARINIZI TUTAMICAKSINIZ

Bir seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde.
Sevgililer Sevgilisi (S.A.V.)'e aşık olmak...
Dün mailime yaşı küçük fakat yüreği bir o kadar büyük Peygamber Efendimiz (S.A.V.) aşığı Muhammed Nebi Doğanay isimli evladımızın yazdığı bir makale geldi. Ben okudum ve çok duygulandım. Ve akabinde sizlerle paylaşmak istedim.

Bu küçük dostumuz Muhammed Nebi Doğanay’ın babası, Allah dostu ve Peygamber aşığı bir yurttaşımız, Medine’de Rasulullah’ın Ravza’sında görevliymiş. Bir sabah kendisine verilen teknik görevi tamamlayıp ayrılmak üzere iken elektrik çarpması sonucu vefat etmiş ve Cennet’ül Baki’ye defnedilmiş.
Tabii ailesi Türkiye’ye dönmüş. O zaman 7 yaşında olan oğlu Nebi Doğanay, bugün ortaokul öğrencisi olmuş. Kompozisyon ödevi olarak bir makale yazmış ve birincilik almış. İşte şimdi o Peygamber aşkını en derinden yaşayan bir yüreğin sesini okuyacaksınız:
“Bir seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde. Bir ilkbahar gününde güller gibi kokan Medine’de dünyaya gözlerimi açmıştım. Doğduğum hastane, senin Ravza’nın hemen yanı başında olduğu için, duyduğum ilk koku, senin bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelip de daha kulağıma ezan okumadan, kulaklarım senin mescidinin ezan sesleriyle şereflenmiş.
Kırk günlük olduğumda ilk ziyaretimi de senin Hane-i Saadetine yapmışım. İlk adımlarımı senin Ravza’ndaki mermerlerinde atmış ve Rabbimle ilk buluşmamı, ilk secdemi, senin mescidinde yapmışım.
Hemen hemen yaptığım her ilkte sen varsın. Daha konuşmasını öğrenmeden, seni sevmeyi öğrendim ben. Belki seni çok tanımazdım ama sanki bana çok çok yakınmışsın gibi severdim seni. Senin evini her ziyarete gelişimizde seni görmesek bile senin varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda hüzünlenirdik.
Çocuklar evde sıkılınca babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine’de yaşadığımız sürece hiç babamızdan parka götürmesini istemedik. Bizim canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç? Sanırım Medine’deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin biricik efendisi vardı. Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi.
Senin bahçenin mermerlerine ayakkabı ile basamazdık. Yalınayak dolaşırdık mermerlerin üstünde. Kim bilir, korkardık belki de bahçenin güllerine basıvermekten. Yazın mermerler ayaklarımı yakardı. Olsun, bu da bizim hoşumuza giderdi. Babama sormuştum bir seferinde; 
- “Babacığım; neden Medine bu kadar sıcak” diye. Babam da: 
- “Evladım, Medine’de iki tane güneş var da ondan” derdi.
- ‘Nasıl olur babacığım, güneş bir tane değil mi?’ derdim. Babam gülerek: 
- “Bak yavrum doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama bir de alemleri ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine’de olunca sıcaklık iki kat oluyor” derdi. 
Babamın bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım. Gerçekten de ayaklarımızı mermerler ısıtıyordu ama senin güneşin de, sıcaklığın da içimizi ısıtıyordu. Medine’den ayrıldığımızdan beri belki ayaklarımız ısınıyor ama içimiz bir türlü ısınamıyor.
Çünkü güneşimizin en büyüğünü orada bırakmıştık. Ben güneşimi kaybetmiştim. Onun evine, bahçesine gidemiyordum artık. Gerçi ışığı ta buralarda bizi aydınlatıyordu ama içimi ısıtması için onun Ravza’sında yalınayak koşmam lazımdı.
Evet, bahçende yürürken ezanlar okunurdu. Öyle güzel okur ki Medine müezzini ezanı, sanki Bilal-i Habeşi okuyor sanırsınız. Namaz kılmak için mescide koştururduk bilir bilmez. Babamın yanında namaz kılardık. Büyük sütunların altından gelen soğuk havadan saçlarımızı savurturduk. Zemzem bardaklarından güller yapardık.”
“Namaz kılarken yanımıza usulca bir kedi sokulurdu. Babam; ‘incitmeyin sakın, onlar Ebu Hüreyre’nin kedileri’ derdi, biz de inanırdık. Senin Mescidine kediler de girebilirdi. Sen çok iyi bir ev sahibiydin çünkü.
Çarşamba günleri hep Uhud’a giderdik. Senin çok sevdiğin amcanı ziyaret etmeye, o bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn tepesine çıkar, oradan Uhud’da yatan 70 şehide selam verirdik. Uhud dağına her baktığımızda sanki orada seni görür gibi olurduk. Uhud da senin Ravza’nın kokusu gibi gül kokardı. Orası da ayrı bir gül bahçesi idi sanki.
İşte benim yedi senem; ki en değerli en güzel yıllarım senin köyünde, senin gül bahçende, senin savaştığın yerlerde, sanki yanımda sen varmışsın gibi seninle dopdolu geçti. Seni görmesem de seninle yaşamaya o kadar alışmıştım ki senin yanından ayrılırken sanki bir yanım, bir canım, bir parçam orada kalmıştı.
Buraları bana gurbet oluverdi. Elimde olsa hemen yanına koşar gelirim ama hep; ‘büyüyünce gidersin’ diyorlar. Ben sırf senin yanına gelebilmek için büyümek istiyorum. Senin yanına geldiğim zaman büyümüş bile olsam, bahçendeki mermerlerde yalınayak dolaşacağım. Tâ ki güneşin içimi ısıtana kadar.
Senin hasretinden içim üşüyor. Belki hasretin herkesi yakar, beni de üşütüyor işte. Çünkü benim ruhum, doğduğumdan beri senin sevginle ısınmaya alışkın. Senin sıcaklığına o kadar muhtacım ki. Ne olur ben sana gelemesem bile sen beni hiç bırakma. Işığınla gecelerimize nur ol. Sıcaklığınla bütün zerrelerimizi ısıtıver.
Hani sana Medine’deyken komşuyduk ya, evlerimiz birbirine çok yakındı. Senin varlığın bize güven verirdi hep. Yine öyle ol, ara sıra da olsa evimizi şereflendiriver. Hem benim adım Nebi, aynen seninki gibi. Bu ismi bana seni çok seven bir dostun koymuş. Diğer adım da Muhammed, yine senin gibi. Bu ismi de canım babacığım koymuş. Buraya gelirken senin köyünde bıraktığımız babacığım.
Sana benzeyen bir yanım daha var. Ben de senin gibi babasız büyüyorum. Ben çok şanslıyım, sen bize asla yetimliğimizi hissettirmedin. Medine’den ayrıldığımızdan beri sanki sen hep yanı başımızdaymışsın gibi hissediyorum. Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum hep. Seni tanıdığım ve seni sevdiğim için Rabbime binlerce kez teşekkür ederim.
Babam senin köyünde kalmıştı. Biz babamın cenazesini gömerken ağabeyimin terlikleri babamın kabrine düştü ve orada kaldı. Ben o terlikleri çok kıskandım. Çünkü ağabeyimin terlikleri hep babamla kalacaktı. Babamı son ziyaret edişimizde ben de kimse görmeden terliğimi babamın kabri üstüne gömüverdim.
İşte şimdi benim terliğim de hep babamla kalacaktı. Evet, demiştim ya bir güneşimi, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geride. Babam ve terliklerim hep oradaydı, gelemezlerdi. Ama güneşim hep yanımızdaydı. Yetimlerin efendisi, yetimlerini hiç ışıksız bırakır mı? Dünyanın bir ucuna gitmiş olsaydık bizi bırakmayacağını biliyordum. 
Gözümüz gönlümüz seninle aydınlanır efendim. Ruhumuz, içimiz sıcaklığınla ısınır.
Bir gün sana gelişim geç bile olsa, bana gül bahçesinin mermerlerinde yalın ayak koşmak nasip et. Ta ki aşkınla, sevginle bütün bedenim yanıp kavrulsun. Terliklerimi bıraktığım o güzel mabed son durağım olsun.”
“Kişi sevdiğiyle beraberdir” buyurmuş Peygamber Efendimiz (S.A.V.). Bu Hadis-i Şerife binaen şimdilerde bir orta okul öğrencisi olan Muhammed Nebi Doğanay’ın arzusuna kavuşacağına olan inancım tamdır.
Bu sayfa aracılığıyla sana seslenmek istiyorum Muhammed Nebi Doğanay. Allah (C.C.) senden razı olsun inşaallah... Beni çok duygulandırdın, Rabbimde seni güldürsün ve sana Medine’de yaşamayı bahşettin, seni Efendimiz (S.A.V.)’e komşu eylesin, seni Medine’den hiç ayırmasın. Hem babanın hem de yetimlerini hiç yalnız bırakmayan Efendiler Efendisi (s.a.v.)’in yanında, dilediğin kadar kalmakla nasiplenirsin İnşaallah.
Sağlıcakla Kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder